12 Kasım 2008 Çarşamba

üçüncü doğum günü girintisinin dayanılmaz hafifliği.























bugün iremin doğum gününü kutladık,bir defteri hediye alacak paramız olamadığı ve son mamutlarla ilgili şeylerle doldurduk.

sonra farkettim de,insan kendini başkalarının doğum gününde çok mutlu hissediyor.böyle sürekli iltifat etmek falan geliyor içinden.

ama bunlar derste aklına geldiği için bir şey yapamıyor tabi,susuyor karalamaya devam ediyor.
evet,ne diyorduk.karalıyoruz..

iki kavram.














sitenin adını dayanılmazhafiflik.com olarak değiştirmek istiyorum.

bugünlerde en çok kullandığım iki şey oldu.bir numaralı etkinlik kafam girsin.diyelim bir konuda sırada muhabbet döndürüyorlar.
-ya kesmişlerdir sizin sahneyi.
(-sahneye kafam girsin.)
-yok ya kısaydı zaten.
-bizim videocu abi diyodu artık imzalı cd dağıtırsınız diye.
..ehuehueuhehuehu...
-ya betül libby kafayı yemiş mi yani?
(-libby'ye kafam girsin.)

herşeye kafamı soktuğumu farkettim yani,alıştılar ama tepki olmuyor.ikincisi de birşeyler yapmanın dayanılmaz hafifliği.
bunu tuvalette buldum.
eve geç saatte gelip bilgisayar düğmesine basınca,serviste 5 dakika boyunca hareketsiz,canlı olduğuma dair hiçbir belirti göstermeyince,kafamdan geçen espriyi yanımdaki bir artist yapmak üzereyken 0.3 saniyeyle önce atılıp o espriyi yapınca dayanılmaz bir hafifli kaplıyor bedenimi..
sislerle örtülü hayatım aydınlanıyor,kuşlar yerlere kusuyor,gözlerden kaçıyorum,simitçiyle bir raunt,ve tekrar uçuyorum..

8 Kasım 2008 Cumartesi

sedanın browni fikrini beğenmedim.

ayrıca pasta demişken.bana şöyle bişi yapabilecek olan varsa telefon etsin.para da veririm.el emeği olacak ama.browni ve dankek istemiyorum,renkli kremşanti kabulüm.

doğumgünümü hatırlayın diye yazıyorum

doğumgünleri.

bir ay 7 gün ya da 6 gün sonra doğum günüm.şimdi doğum günü pastası aklıma geldi.bir aralar yılda iki üç defa doğumgünlerinde sevinçle yiyeceğim hazır pastanın giderek değerini kaybettiğini, farkettim.her günüme bir dilim pasta olayım yüzümden olabilir o.artık olabildiğince az jölesi olan pastayı tercih ediyorum ayrıca,eğer almak istiyorsanız diye.süpriz doğumgünü yaparsınız belki.çünkü bayrama denk geliyor mudur acaba,ablamlar bi hafta erken uğrayacak iki pasta şansım olur mu acaba,pastaya suratını yapıştırma deneyini bu sene gerçekleştirebilir miyim acaba,ve ingilizce sınavından kaç alıcam acaba gibi sorular o gün kafamı yeterince meşgul edecek.

şimdi gelelim doğum günü pastası uyarlamasına.
6 yaşında kadar falan herhalde ben koca pastayı sadece ailemle paylaşıp istediğim kadar yiyebildim,sırıttım yani pasta kesilirken.
ama büyüyünce büyük korku sardı.bu pastaya ulaşmak için gerekirse beni ezebilecek-ezilme tehlikesi geçirdim,evet.- canavar arkadaşlarım vardı artık.
sonra böyle en başta iki tane olan pasta sayısı bire düştü,pasta yiyebilmek için kalem hediye ederek doğum günüme gelen normalde benimle takılmayan sınıfdaşlarımla paylaşmak zorunda kaldım pastamı.
sonra kontrolün elinde olduğunu geç de olsa kavradım da,pasta paylaşma sayısını ikiye üçe indirdim,bu sene annemlerin elini bile değdirtmeyeceğim.pastaya suratını yapıştırma,el ve çatal kullanmadan pasta yiyebilme mutluluğunu tadıcam.
o değil de nasıl yok ulan size doğum günü ben yatıcam evde,sınava da girmicem,dersaneye de gitmicem,film izleyip pasta yiyeceğim diyeceğim ben kuvayi vatandaşlara.
(15ARALIK15ARALIK15ARALIK15ARALIK15ARALIK15ARALIK)
doğum günümü unutmayın,hergele blogum.
:)
yeterince eğlenemedim galiba.

5 Kasım 2008 Çarşamba

dokunmayın,patlayacak galiba.

Çok eğlendim bugün,sizlerle paylaşayım istedim.

o<


alıntıladım,tanık olacaksınız,

Ehehe,bugün bloglardan alıntılar günüü.Haydi atlayalım eşeğimize.

asktirgel
Kısaca bayram tatillerinin haftasonlarına sıkışmış olması insanı intihara sürükleyen bir etken değildir diye düşünüyorum. Bu tip durumlarla karşılaştığında kullanman için yoğun araştırmalarım neticesinde sihirli bir takım cümleler derleyebildim.
-Tanrım bana değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etme gücü ver.
'papa II. canpol'
-Her işte bir hayır vardır.
'hadis-i şerif'
-Yaşamaya mecbursun.
'bulutsuzluk özlemi'
-Böylesi daha iyi oldu.
'skör'
-Neyse ki sadece beş kişilerdi.
'polyanna'

kriyzıtın
yol tarifi

Durun, derin bir nefes vereyim. Benimki de zor iş.
Evet, postanenin ordaki merdivenleri sonuna kadar çıkacağız önce. Geçen sefer sağa dönmüştük, oraya girmeyeceğiz bu kez, dümdüz yukarı.
-Basamaklar biraz dik, nefes darlığı çekenler dura dura çıkmalı.
Yolun sonunda, hemen sağda eczane var. Geride bırakacağız. Kemer gibi kapı, kapı gibi kemer olmalı, eczanenin ilerisinde. Altından geçeceğiz.
-Yazması bunca süren yolu yürümek, en fazla üç dakika.
Sola, yukarı doğru yöneleceğiz. Bitişik, iki mavi bina var orada. Kapısında "Yamaner" yazan apartmana gireceğiz.
İçerisi karanlık olabilir, sağdaki duvarı elimizle yoklayıp elektrik düğmesini arayacağız. Ama bulamayacağız.
-Yanınıza cep telefonu aldınız, değil mi?
Ve siz birkaç adım atmışken henüz, ayağınıza değeceğim. Üstüme basamazsınız, çünkü yan döndüm. Yükseltim sizi korkutmasın, insanım. Düştüm ve galiba öldüm.
Neler olduğunu anlamak için buraya kadar gelmeli, bir ambulans çağırmalı ve beni buradan aldırmalısınız.
İlginize teşekkür ederim.

bi sandalye çeh

yalnızca ismi.

susamuruolayı

"resmini görmelisin dedirtiyo,yeağ.]

Geçen gün okula gidiyorum, yerler ıslak, ayağım kaydı ve düştüm. Kazayı elimde ve dizimdeki küçük sıyrıklarla atlattım. Yerden kalkınca etraftaki insanların soru dolu bakışlarıyla karşılaştım ve bir parça olsun ortamı rahatlatmak için ''hay mna koyım'' dedim. Bu bana kendimi iyi hissettirdi. Başıma gelen enteresan olayları sizinle paylaşmaya devam edicem.

misafirterlikliğindehettırılılaylay
kes be velazques
Ey varlığı şüpheli okur,

Bir iç monolog okumak üzeresin.

Belki bunu okuyan da bir tek benim zaten. Yazan kişi bensem ve ekrandan okuyana sesleniyorsam, ama bunu okumak için ekrana bakan olası tek varlık da zaten şahsımsa, kendi içine sarmal olan yazınsal kaçışlarla kimi kimden kaçırıyorum ey okur?!

Büyük resammış Velazques...

Bu geliş gidişler bir garip. Sanki hiç gitmemişim gibi, ama bir yandan da hiç gelmemişim gibi. Ortada bir yerde takıldım kaldım muhtemelen. Sanki İç Batı Anadolu Eşiği'ndeyim ben. Ne Ege'de ne İç Anadolu'da... Uykuyla yıkanmış gözleriyle sabahın dördünde camekanın önüne geçip, "cevizli mi, kaymaklı mı" sorunsalında kendini yitirenlere lokum satan bir konaklama tesisiyim aslında.

Ben olsam çifte kavrulmuş antep fıstıklı alırdım. Ama bir şey demiyorum.

Yine gece... Bir şarkı dinledim az önce, "hayat, dedikleri kadar kısaysa eğer, bu geceler niye bu kadar uzun oluyor be?!" diyordu. (Merak edene referans, kendime de unutmaya karşı formüllü ek not: M. Ward)

Üzerimde pazen bir gecelik var. Annemin bir akrabası bana yapmış ben bu koordinatlarda değilken. Beyaz üstüne minik çiçekli. Sümerbank dokuması herhalde. Kolları dirseklerimde, eteği dizlerimin altında bitiyor.

Onun üstüne de gri bir hırka geçirdim, ev soğuk. Hırka taa liseden kalma, üstündeki yün topaklarını koparıyorum arada bir, ellerim yazmayı bırakınca. Yaşlı kadın memesi gibi pörsümüş iyice, nerdeyse üstümden düşüyor nostaljik ve depresif hırkam.

Ayağımda da kırmızı çorap, sağ tekinin baş parmak kısmı delik. En nefret ettiğim organım, sağ ayak baş parmağım, pörtlüyor ordan. Laf geçiremiyorum. Pörtleyince çorapla yapışıyorum boğazına, bütün gün sıkıyorum, ama inadına fırlamaya çalışıyor o delikten. Mosmor oluyor boğazlanmaktan, canını yakıyorum şerefsizin. Ama yılmıyor. Adam olsun. Bence insan vücudundaki en anarşist organ ayak baş parmağı. Çok aktivist. Eylemleri de yaratıcı. Dünya Bankası Başkanı'na bile nakik çekebiliyor. O yüzden takdirle yaklaştığım bir nefret ilişkisi içindeyim sağ ayak baş parmağımla. Bir baktım da şimdi uzaktan şöyle, çirkinin teki be...

Saçlarım kabarmış. Kafa hacmim olduğundan fazla duruyor. 30 yıllık alkolik teyzeler gibiyim. Ağzımın kenarında yere meğilli duran, yarısı çoktan yanıp tükenmiş, külü de düşmek üzere olan bir sigara eksik sadece...

Yarın dizleri çıkmış eşofmanımı giyeyim. Bu gecelik alttan soğuk alıyor.

bu da benden

Gecenin dramatik noktası..

Tam bloga başlamışken İrem'lerin sözünü etmiş olduğu -Avustralya'da tuvalet molas verilecek olanlardan- gezi ertelenmiştir,duyurusunu yapalım dedik.

Efenim,bu gibi anları çok sık yaşamışlığınız vardır.Ortada hayatınızın dahi sözkonusu olduğu bir mesele vardır,asıl mesele;mesele yapmak ya da yapmamak değil,birden fazla mesele yapılacak mesele olmasıdır.

Kısaca meali;Siz bir eşşeksiniz,bir kuyruğunuz var,her ne alametse bu kuyruk sizin dışınızda iki yerden daha çekiliyor.Kendi yolunuzdan vazgeçtiniz,diğerlerine razısınız,ama hangisine?
Birine giderse öteki çekicek,ötekine gidersen biri!?

Hikayenin sonunda yaptıklarından pişman olmuş kuyruksuz eşek modunda o diyar senin,bu diyar ötekinin gezeceksiniz.

bu kadar yaptım aslında şimdi alıntıladım hepsini önceden okumadığım bikaç yazıyı daokudum bi de iki film keşfettim,ne de güzel değil mi?

bi de bugünün diyaloğunu yazayım,olsun bitsin.

sabah haberini dinlemiş...-olum negzel işte ırkçı olmayan birisini seçtiler,afro amerikanların özgürlüğü blabla.yes,we can.
derin düşüncelere dalmış..-türklere ırkçı ama.go fuck yourself.

bence birşeyler denemeliyiz,blog hakkında belki alıntılar yerine yazabilirm,belki film bloguna dönüştürürüm burayı,artık o bana kalmış ama en uzun süreli bu olacak,belki daha mantıklı,içinden gelerek.

4 Kasım 2008 Salı

Tükürden bir parçayla günün öz değerlendirmesi,

buraların bi junosu oldum bi jenna'sı oldum.ben bi tuhaf oldum.

the cure demişim son yazımda onu konuşayım,friday i'm in love diye bir şarkısı var cure'un.Böyle neşeli dındındın melodisi var,hopluyosun cuma cuma diye lakin..
bu şarkının gizemini çözdüm.cuma harici pazartesi,salı,çarşamba,perşembe,cumartesi,pazar dinlediğinde çok mutluluk veriyor bana.cuma zaten böyle herşey devam etmesine rağmen bi iki dakika durabiliyormuşsun gibi oluyor sanki otobüsün yarım saat dolanıp dönmesi sonra evinin önünde durduğunda oluşan sankinlik gibi,huzur verici.
işte bu şarkı da öteki günlere seni takmıyorum ki,lalalalala,ne de güzel cuma diyor.o'sunu seviyorum.dur göstereyim nedenini.

friday i'm in love-cuma,seviyorum ulan!

i don't care if monday's blue -pazartesinin bokluğunu sevmiyorum-
tuesday's grey and wednesday too -salı ve çarşambanın ağzımdan sçtıracak yoğunluğunu sevmiyorum.
thursday i don't care about you-perşembeyi zaten adam bile saymam ben cuma varken
it's friday i'm in love -cumayı seviyorum var mı ötesi be

saturday wait-otobüs bekler gibi bekliyosun cumartesinin geçmesinin,sanki ucunda birşey varmış gibi.
and sunday always comes too late-sözde haftanın en güzel günü.bok haftanın en güzel günü.insanın yaptığı her şey gecikiyo aynı kendisi gibi,ehehe.
but friday never hesitate...-adamım cuma,sker geçer sizi.

ahah,döktüm içimi,günün özeti,tutturdum yine de kafiyeyi,

3 Kasım 2008 Pazartesi

you make me feel like i am whole again mi yoksa, you make me feel like i am homo-gay mi?

merhaba,efkar sevgilim.
Bugün doldum biliyo musun,doldurdular beni ben de taşmaya geldim.Yani herkes gitsin bi,seninle dağıtalım diye,niye biliyo musun pılok,
sıkıldım ben bugün biraz.Böyle saçmasalak sınavlarda bile koşmak istediğimi farkettim,kağıt bomboş bakıyo,ben ayaklarımı yere vuruyorum,beş şişe enerji içeceği içsem bu kadar feci olmam yani,ya işte pılokır amerikanın milli geliri bu kadar adrenalin salgılıyormuş,bunu öğrendim bugün.

neyse yazdım bitti,hadi kiss, si yaa,bye.mucaz.

2 Kasım 2008 Pazar

bugün bir çiçek,ve kalbe yazılmış not aldım,ehehe.











Bugün Kasım'ın 2'si.

1987'de ölen Mary'mizi ve 22 sene sonra ölen cut-up Jessica'yı buracıkta,kalbimizde,yani pılokımızda hatırlayalım.Az ağlatmadınız bu çocukları be,ehehehe.

Size şu anda ananas ormanlarından sesleniyorum.


















Merve,nasıyaptın o hareketi,bana da aynısını gösterir misin canım?,teeheey kızımız ve takımı türkiye şampiyonu olmuş tehey,bunu kutlayabilir miyiz pılokır?

canım,ben bi kıriyğzıtın,bi asktir,bi susamuru,olamam ama her yazımın sonuna o değil de n'olacak be pılokır yazarım di mi?
geçen gün bi keşif yaptım yine,e tabi nerde yapayım be pılokır ben höbölöbö ormanlarını keşfetmeye gitmedim ki msn'imi hemen dönecek'te bırakayım?
ya da bu keşfimi okyanusun ortasında bir fırtınada mahsur kalmış,ve deniz fenerinin tepesinden yapmıyorum,amma afilli konuştum yine be di mi there name,kalplerimizi aydınlatmak için buraya dikildim yine.
bu keşifi gazete kağıdının üzerinde yaptım ben.Lan gazete kağıdının üzerinde ne işin vardı,sçıyomuydun gazete kağıdına deme,be pılokır.Tırnağımı kesiyorumdur ben,ya da resim ödevini yapıyorumdur nebilesin ki.
Bu gazeteler normalde bir köşede dururken başlıklara bile bakmaya üşenirsin,ama bi işte kullanadur,bütün yazıları baştan sona okursun,yeminle.
o değil de ben geçen gün hülya avşarın selülitleri ve çılgınkız rumuzlu kızın sevgilisi hakkındaki şikayetlerini okuduğumu farkettim,be pılokır çok üzüldüm.Yapmam umarım bir daha öyle şeyler engel falan olurum kendi önümde.
merveyi bi de öpüciim burdan ve içeri gidip vitam haplarımı içiciim.
bu arada şeyi dinle suzanne vega'nın şarkısı vardır ya,işte bilirsin,dıddıddırıtdıttıdırıtdıddıddırıtdıdıdırıt diye işte onu dinlet blogumda be pılkor.
Tom's dinner yaz google'a çıkar.Allasen ilk mp3 diyolar bi de,ölürüm sesine suzanne,bu arada o camda kendisini seyreden kadın da bendim,o burçları da ben uydurdum,nası da yedin seni seni.

30 Ekim 2008 Perşembe

Analizlerime kurban ol sen.

Bi analiz yaptım ben yine be sıkötırcığım.

Robin "senin o bildiğin kızlardan"mış valla.Ted'e neler dedin kuzum sen,hasta mısın?Evlenecek adamın düğününe gelmişsin eski sevgili kalıbıyla,seni seviyorum ted,bırak o kızı*'ndan daha açık bir biçimde ,seni seviyorum ted,bırak o paçoz kızı dedin be gülüm.Oysa ne hayallerimiz vardı senin hakkında,barney'nin yatağının kraliçesi,televizyonunun fantezisi olacaktın cicim.Ya o değil de,ben o televizyon uğruna giderdim barney'ciğime.Ne güzel günde 2 saat dev ekran izle kendini valla.

Ama barney'ye de acıdım be,ben bile o kızın teklifleri karşında dayanamadım resmen,barney yapma etme diyen bir vicdanım yoktu.. Olsun yine kaptın iki kızı,1oo puan sana be barney.
Ya o değil de pılokır,ben şey beklerdim bölüm finalinde.JD kafasında şındırdayan şapkasıyla,atına atlar gelir sonra stella üzerinde balo elbisesiyle sahneye gelir,bir iki espri patlatırlar bir de ted'e el işareti yaparlar,e türküm ben sonuçta di mi kurgum da bile bir parçam hissedilsin isterim,sonra da batan güneşe doğru ilerlerken ekran da giderek küçülerek daralır.Ne fantezi ama be! Acım var yüreğimde ondan böyle bir şey yazdım yoksa ister miyiz biz pılokır ted mutsuz olsun,sonra lily'le marshall da mutsuz olur,üzülürüm ben.

*"seni seviyorum ted,bırak o kızı" kısmında elliot'a laf gitti sanırım,ablacım özür dilerim o sana atmadım ben o yumurtayı,dean'ın arabasını yumurtalıyordum.

Vazgeçtim ya robinted de çok romantikti,ama öyle demeseydin be gülüm,ağırlığın kalırdı en azından çocuğun üzerinde,sen seni seviyorum dedi diye çocuğu cezalandırmış bir insansın ha robin?

O fotoğraftaki sahnenin de repliklerini okumak istersin diye düşündüm ama uğraş da kendin bul
o değil de yarın sınav var noldu,çalıştın mı?

Girdim okuldan,çıktım sınavdan,bıktım allahım.amin.

bobiler'e baktım da dün,photoshop yetmiyormuş ha,dergi falan çıkartsalar dünya ne harika bir yer olurdu,biz de penguen'in,uykusuz'un sayfada bir denk gelen kaliteli esprileriyle yetinmek zorunda kalmazdık be romeo?

bugün sıra arkadaşım sınav öncesi çalıştırdı beni,kız sayfalarca yazı hazırladı iki öğretmenden dinleyip de öğrenemediğim şeyi bir teneffüste anladım,k bunlar öğretmen olsa ne olurdu biz hıp'ızlı ya da kitaptan çözdüren öğretmenlere kalmazdık,diye düşünüyorum ama.

"Neyse yazdım bu gecenin kitabını da,eyvallah koçum hadi aç da kurtlar ne yapmış yine,bir izleyelim,çok heyecanlı bir yerde kestiler,polat çakmakla kanalizasyonu eritecekti."

Bi de be sıkötır , http://www.youtube.com/watch?v=xfml_bwaeli

Jake'in gelmiş geçmiş en süper ergen çocuk olduğunu sözlerle falan anlatamam ki,valla tanısam çıkardım ben bu çocukla.

i see a little silhouetto of a man,
scaramouche, scaramouche, will you do the fandango
thunderbolt and lightning, very, very fright'ning me
galileo(dikkat edilmesi gereken nokta:ince) galileo galileo galileo, galileo figaro
Allasen,tu an' a heğalf meen.

29 Ekim 2008 Çarşamba

Napiciiz,siğenbisi izliciiz,vitamin aliciiz.

Allasen sienbisi.
30500 kez izlediğimiz heroes(kahramanlar onlar)'un 30501'inci tekrarını yayınlamak da nerden aklına esti,seni seni.Ama iyi yaptın be siğenbisi,bağrıma taş basıyordum adam da adam,kensei de kensei diye sarı sarı ekranımı aydınlatmış çok sevindim.
O değil de siğenbisi,o mayayı görünce neden prison break izler gibi oldum ben,ay o panamanın tozlu köyümüz temasını hissettirdi kız resmen bana,ah o panamanın tozlu yollarını.
O değil de bir deli yürek vardı o noldu?

28 Ekim 2008 Salı

Sıkıldığımıdüşünüyorumsennediyorsunismet

Caps Lock tuşunun yerinin hiç uygun olmadığını farkettim an önce.Çünkü Caps Locketuşu başparmağına göre tasarlanmış.Yani başparmağımın altında olması gerek.Ama o orta parmağımın altına denk geliyor ve ben solağım.Yani Caps Lock Enter'ın sağında olmalı canım benim ve parmağımı rahatça dokundurabilmeliyim.
Bu hatayı yapanın annesi büyük mü acaba? Vahiyle gökten mi düştü bizim caps'imiz.Böyle çizgili kağıda sarılmış bir iple taşa bağlanmış,güvercinin ağzında falan,şampanya şişesiyle kıyıya mı vurdun caps,bana bir şeyler söyle allahsız caps
Bir tek o da değil.Space var mesela.Onu kaldırıp da böyle hiç bir işe yaramayan oynayabileceğimiz bir şeyler koyabilirdiniz space neden büyük
Onu buldum ama galiba iki elim de kullanabilsin diye yapmışlar,o zaman niye solaklara göre caps yapmadılar
enter'ın derdini de anlayamıyorum ayrıca neden o da orta parmağımla kullanmak istediğim bir tuş
ya işte pılokır derdim bunlardı benim değildi aslında yazacak birşey arıyordum baktım baktım klavyeye sonra bir de ekrana baktım yazmışım işte ne güzel değil mi pılokır
acaba şu blog ismini de nepğoloacağk pu pemleketin hığali diye dönüşmeliyim ağzından tükürükler saçarak pılokırımı okuyan insanları hayal etmek ne güzel değil mi
böyle olumlu düşününce şey geldi aklıma ben zaten başparmağımı kullanmam solak caps'ine gerek yokmuş o zaman özür dilerim senden klavye icatçısı adam
sonra görüşürüz san,layk dayin in dı san,keri oğ may veyvığ san,sanoğlusan,
o değil de sıkılıyorum galiba ha ne dersin?